Murad TİRYAKİOĞLU tarafından kaleme alınan bu yazı EKOIQ Dergisinin (73. Sayısında) Kasım-Aralık 2017 nüshasında yayımlanmıştır.
İktisatçılar için ülke ekonomisi ile ilgili en önemli göstergelerden biri, iktisadi büyümedir. İktisadi büyüme, bir yılda, bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerinin geçen yıla oranla artışını (ya da tam tersine, ekonomik küçülme durumunda, azalışını) ifade etmektedir. Buna karşın iktisadi kalkınma ise, iktisadi büyümeden farklı olarak okuma-yazma oranı, okullaşma oranı, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, doktor başına ve yatak başına düşen hasta sayısı, bebek ölüm oranları, ortalama yaşam beklentisi, kişi başına enerji tüketimi gibi göstergeler vasıtasıyla yaşam standartlarının gelişimini ifade eder. Bir diğer ifade iktisadi büyüme nicel bir gelişmeye işaret ederken iktisadi kalkınma hem nicel hem de nitel bir gelişmeyi anlatır.
Kaynakların Yenilenebilirliği ve Sürdürülebilirliği
Çok boyutlu bir süreç olarak iktisadi kalkınma, 1970’li yıllardan başlayarak çevreyi, doğal kaynakları, toplumu da dikkate alan bir boyut daha kazanmış ve sürdürülebilir kalkınma üzerine hem akademik ve hem de idari çalışmalar ağırlık kazanmıştır. Ülkeler doğal kaynakların sınırsızca yok edildiği üretim faaliyetleri yerine kaynakların yenilenebilirliğini ve sürdürülebilirliğini esas alan politika yaklaşımlarına ağırlık vermişlerdir.
Bu kapsamda dikkat çekici uygulama ve örneklerden birisi ise, çevresel aşınmayı dikkate alan milli gelir hesaplamasıdır.
OECD tarafından Çevre Uyumlu Safi Yurtiçi Hâsıla (Enviromentally Adjusted Net Domestic Product-eaNDP) ve bağlantılı olarak Yeşil Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla/GSYİH (Green-GDP) kavramları tanımlanmaktadır. GSYİH’nin sermaye aşınma payından arındırılmış değerinden “kaynakların tükenme maliyeti” düşüldüğünde Çevre Uyumlu Safi Yurtiçi Hasılaya ulaşılmaktadır. Bu elde edilen sonuçtan “çevresel tükenme maliyeti” düşüldüğünde ise gerçek GSYİH’ye ulaşılmaktadır.
Örneğin Endonezya’nın 1971-1984 arası iktisadi büyümesi yıllık ortalama %7,1 olarak gerçekleşmişken, çevresel etkilerden arındırıldığında gerçek büyümenin %4’e kadar düştüğü görülmektedir. Çin, Meksika, Kosta Rika gibi ülkelerde de benzer şekilde hesaplamalar yapılmış olmasına karşın, dünyada sadece Hollanda ve Norveç’in bu hesaplamaları düzenli olarak yaptığı bilinmektedir.
Gelişmekte olan ülkeler ağırlıkla işsizlik, fiyatlar genel düzeyindeki yükselmeler, dış ticaret açığı ve teknolojik gelişme sorunlarına odaklandıkları için ekonomik faaliyetlerin çevresel etkileri ve maliyetleri gözden kaçırılmaktadır. Oysaki gelişmekte olan ülkeler geriden gelenlerin avantajını kullanarak gelişmiş ülkeleri çevresel politikalarda da yakalayabilir. Düşük karbon ekonomisine geçişi, mevcut ekonomik sorunların çözümüne ilişkin çabalara dahil edebilen gelişmekte olan ülkelerin, doğal kaynakları tüketmeden, sürdürülebilir bir çevre ve ekonomi politikasıyla ideal büyüme rakamlarını yakalaması zor ama mümkündür.
Yeter ki iktisadi büyümeyi ve kalkınmayı sağlamak için yok etmek ile yok etmemek arasındaki seçimi yapabilsinler…
İşte bütün mesele bu!